9 Temmuz 2010

Güneydoğu Gezisi - Bölüm 1

Oldukça gecikmiş bir yazı bu aslında.

Yaptığım kısmi bir güneydoğu gezisine ait fotoğrafların bir kısmını paylaşmış ancak geziye dair notlarımı düzenlememiştim. Kısmet bu güneymiş diyelim.

Uzun zamandır düşündüğüm bir Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin, Suriye gezisi vardı kafamda. Eceyi bırakıp bir yerlere gitmek oldukça zorken en son artık dayanamayıp gözümüzü karartık ve yola çıktık.
Hazırlık evresinde uçakmı-arabamı sorusunu çok sordum kendime ve en sonunda arabada karar kıldım. Böylece yol üstünde dilediğimiz yere dalıp çıkabilecektik.

Arabayla gitmeye karar verdiğimize göre sıra rotayı hazırlamaya gelmişti. Buna göre akşama doğru İstanbuldan yola çıkacak ve Ankara Şereflikoçhisara kadar otobandan ileryecektik. Geceyi burada geçirip günün ilk ışıklarıyla birlikte tuz gölünü ve çevresini fotoğraflayacaktım. Öğleye kadar burada vakit geçirip akşam en geç saat 17:00 de G.Antepte olmalıydık. Suriye için 2 günlük bir turla anlaşmıştık ve tur bize Halep, Şam ve Musulu gezdirecekti.

Buna göre Pazar gecesi tekrar Antep’e dönecektik. Hem turun yorgunluğunu atabilmek, hemde şehri hakkıyla gezebilmek için Çarşamba sabahına kadar burada konaklayacak ve oradan ver elini Urfa. Bir gecede urfada geçirdikten sonra Mardin ve Midyat’ta geçireceğimiz iki günün ardından dönüşte Hatay’ıda fet etmeyi planlıyorduk.

Gezi programını yaparken Adıyaman ve Nemrut en çok takıldığım noktaydı. Ancak sonunda gecenin o soğuğunda Ece ile birlikte Nemrut’a tırmanıp gün doğumunu izlemenin tam bir hayal olduğuna karar verip programdan çıkardım.

Bu benim kafamda kurduğum kusursuz plandı. Her şeyi planlamış, hatta kalacağımız yerleri belirleyip telefonla yerlerimizi bile ayırmıştım. İşin Suriye tarafı hariç 70% oranında başarılı diyebileceğim bir programdı. Açıkçası aile ile birlikte (eşim ve kızım) yapılmış bir program için bence oldukça yüksek bir oran.

Sanırım uzun bir giriş yazısı oldu, başlayalım o halde.

Perşembe saat 16:00 da İstanbul’dan yola çıktık. Yaklaşık 4,5 saatlik bir sürede Şereflikoçhisar’a ulaştık. Malesef akşam güneşini kaçırdım ve fotoğraf çekemedim. Geceyi daha önceden yer ayırtmış olduğum öğretmen evinde geçirdik ve sabah uyanır uyanmaz kendimizi Tuz Gölüne attık. İşte bazı kareler...




Çekimler saat 11:00 kadar devam etti ve Gaziantep’e doğru yol almaya başladık. Saat 15:00 civarı antepteydik. Orada bizi flickr’dan tanıştığım ve sonra çok iyi dost olduğumuz sevgili Elif Bozkurt karşıladı. Ailesi ile tanıştık ve bize çok güzel bir akşam yemeği yedirdiler.

İlk süprizimizi de Ece yaşattı. Daha önce hiç olmadığı kadar huysuzluk yaparak eve gidelim diye tutturdu. Evden daha öncede uzaklaşmıştık (bir haftalık bir ege turu için) ve hiç böyle davranmamıştı. Açıkçası tur otobüsüyle sabaha kadar sürecek bir Şam yolculuğu bizi o dakika korkutmaya başlamıştı bile. Yolculuk bir şekilde biterdi ancak otobüsteki diğer yolcuların seyahatinin içine etme düşüncesi oldukça rahatsız ediciydi.
Benim düşüncelerime birde Elif’in ailesinin delimisiniz siz, yazık değilmi bu çocuğa gibi söylenmeleride eklenince ben kafamda Suriye’yi bitirmek zorunda kaldım.

Tur şirketini arayarak güç bela rezervasyonu iptal ettirdim ve kara kara düşünmeye başladım.
Bu noktada bir teselli önerisi yine Elif’in babasındadan geldi.
Bize günü birlik özel taksiyle Halep’e geçebileceğimizi söyleyince gün erken ağardı resmen. (Buradan Hüseyin amcaya sevgilerimi iletiyorum.) Yeni planımız şöyleydi.
İki günümüzü Antepte geçirdikten sonra Urfa ve Mardin gezilerimiz yapıp dönüşte yine antep üzerinden Halep’e geçecektik. Buyrun Gaziantep fotoğrafları...


Mardinli bir telkari ustası...




































Bakırcılar Çarşısı
Antepe adımınızı atar atmaz gezeceğiniz ilk yerlerden biri. Hemen kent merkezinde ve içerisinde harika bakırlar, yöresel eşyaların bulunduğu bir çarşı. Ayrıca ufak esnaf lokantalarıda mevcut. Gerçekten çok keyifli ve fotoğraf açısından da zengin bir mekan. Aklımda kalan bir başka noktasıda çarşının bir ucunun İmam Çağdaş isimli harika yemekler yapan restoran başlayıp :) öbür ucunun meşhur Tahmis Kahvehanesine kadar uzanması... Şu bir gerçek ki Antep'te yediğim lahmacundan sonra, İstanbul'dakiler hiç bir şey ifade etmiyor.

Bu arada fotoğraflar arasında Tahmis'in olmadığını farkedenler için bir not. Malesef ben gittiğimde tadilat nedeniyle kapalıydı. Şansın böylesi, bir daha ki sefere demekten başka çare kalmadı o an...

Kurtuluş Camii
1892 yılında kilise olarak yapılan cami bir dönem cezaevi olarak kullanılmış.


Sağolsun Elif kahrımızı çekmekle kalmadı bir de modellikte yaptı bana :)

Camii'yi gezdirmekle görevli yaşlı bir amca vardı. (Malesef adını hatırlayamıyorum şuan.) Camii zamanında cezaevi iken içeride yatmış. Hayatın akışı ne kadar garip. Yıllarca bir mahkum olarak yatıyorsunuz ve şimdi bir nevi koruyup gözeten olarak çalışıyorsunuz!!!































Gaziantep Şimdilik bu kadar :) Dönüşte bir kere daha uğrayacağız.
Bundan sonraki yolumuz Şanlıurfa ve Harran...
Merak edenler diğer fotoğraflara bakmak isterse buyursun:)